Bir müslüman için en kâmil insan, vahyedilmiş ilâhî dinlerin de kemal ufku olan İslâm’ın peygamberi Hz. Muhammed’dir;

"O halde yüzünü dine bir hanîf olarak tut: o Allah fıtratına ki insanları onun üzerine yaratmıştır, Allah yaradışına bedel bulunmaz, doğru sâbit din odur, velâkin nâsın ekserisi bilmezler."  (Rûm; 30)

Şu halde dindarlık insanın başlangıçtaki kendi tabiatına bir dönüş, insanî fıtratın farkına varış tecrübesidir.

Fıkıh ilmi insanı yaratanına, kendine ve yakın çevresinden başlayarak bütün insanlara ve tabiata karşı birtakım yükümlülükler taşıyan,

buna uygun hak ve yetkilerle donatılmış bulunan sorumlu varlık ve hak süjesi olarak ele alır.

MEHMET AKİF ERSOY’A GÖRE İNSAN

MEHMET AKİF ERSOY, İNSANI NASIL TARİF EDİYOR

Beşer ve hayat dini islamın beşeriyetle beraber yürümesi gerektiğini ileri süren

Akif ilhamı doğrudan kurandan alıp çağımızın anlayışıyle birleştirmiştir.

Doğrudan Doğruya Kurandan Alıp İlhamı

Asrın idrakine söyletmeliyiz islamı”

sözleriyle insanlığın beslenmesi gereken kaynağın sadece İslam olduğunu

Kurtluşun her konuda ancak islamla olacağını

Haberdar olmamışsan kendi zatından da hala sen

Muhakkak bir vücudum dersin ey insan, fakat bilsen

Senin mahiyetin hatta meleklerden de ulvidir

Esîrindir tabîat, dest-i teshîrindedir eşya;

İnsanın Yeryüzünün Halifesi Olması

Hilâfet kelimesi, sözlükte “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, birinin ardından gelmek / gitmek, yerini doldurmak, vekâlet veya temsil etmek” gibi anlamlara gelmektedir.

Ağırlıklı yoruma göre hilâfet, esas itibariyle yeryüzünü imar ve ıslah görevi olup insan bu görevin gerektirdiği güçlerle donatılmıştır.

İlahi adaleti ve otoriteyi yeryüzünde hakim kılmak ve

Allah adına O’onun kanunlarını uygulayarak tevhit akidesinin ve İslamın hakimiyetini sağlamaktır.

İnsanın böyle bir görevle yükümlü olması, bu önemli emaneti yüklenmiş bulunması, onun yeryüzündeki varlığının temel görevlerinden birini ifade eder.

Bu görevi yerine getirme sürecinde aşması gereken en önemli engel yine insanın kendisidir.

Çünkü onun imtihan olmasının bir gereği olarak nankörlük, geçici hazlara düşkünlük, cimrilik, umutsuzluk, unutkanlık, böbürlenme, acelecilik, gerçeğe karşı direnme, inkârcılık vb. zaafları bulunmakta olup ahlâkî gelişim sürecinde bu zaaflarını yenmeyi öğrenmelidir.

İnsanların yaptıkları hizmetleri yıkma yarışına girmemelidir.

Anasını babasını öldüren hayırsız evlat olmamalıdır.

Özünde en güzel şekilde yaratılan insan, bunu başaramadığı zaman aşağıların aşağısına düşmeye mahkûmdur.Esfel-i Safiliyne gider.

Unutulmaması gereken bir husus da,hayatının geçici olduğu ve ölümün kaçınılmazlığı karşısında

insan için en akıllıca işin bu yeryüzü sınavını başarıyla kazanma çabası içinde bulunması gerektiğidir.

İnsan nerden geliyor, Niçin Geliyor ve Nereye Gidiyor?

İnsanın bu dünyada var oluşunun amacı nedir? İşte bu, insanın düşünce dünyasını meşgul eden başlıca sorulardan bir kaçıdır.

Kur’an’a göre sorunun tek doğru cevabı şudur;

Var Oluşumuzun birtek kaynağı vardır. O’da Allah’tır. İnsan Olarak Var Olmak insana Allah’ın bir lütfudur.

Allah bizi bir pis Hayvan olarakda Yaratabilirdi.

Başka bir ifadeyle Allah ile insan arasında, yaratan ve yaratılmışlık münasebeti vardır.

Allah insanı yaratan eşsiz yaratıcıdır.

Allah insanın yaratıcısı insan da onun mahlûkudur.

Kur’an yaratılış olayına evren, bitkiler, hayvanlar ve insan şeklinde bir bütün olarak temas etmektedir. İnsanın yaratılışı bu silsilede en son sırayı almakta ve özel bir anlam kazanmaktadır.

ALLAH,KAİNATTAKİ HERŞEYİ İNSAN’A HİZMET,  İNSANI DA, KENDİSİNE KULLUK ETMESİ İÇİN YARATMIŞTIR.

Kul Nedir?

"De ki hamd Allah’a, bir de selâm istifa(seçtiği) kullarınamahsustur. Allah mı hayırlı yoksa müşriklerin şirk koştukları mı?"  (Neml; 59)

Allah yaratandır kul ise yaratılandır. Bir kul vardır birde kulluk edilecek Allah vardır.

Kul Allah tarafından yaratılan,

kaderi yazılan-çizilen

her zaman ve her yerde Allaha muhtaç olan, her zaman ve her yerde Allaha karşı sorumlu olan, daima itaat etmek zorunda olup isyan etme yetkisi olmayan demektir.

İnsan sadece Allah’a Kul Olmak İçin Yaratılmıştır.

Kul her türlü hakkını ve hürriyetini efendisine teslim etmiş köle veya Allah’a her yönüyle teslim olmuş insan demektir.

Kulluk ise yaratıcımız, sahibimiz olan, Allah tarafından bize çizilen kader dairesindegörevlerimiziyaparakyaşamakdır.

ömür sürecini Allahın rızasını kazanarak tamamlayıp ebedi hayata hazırlanmaktır.

İnsan kâinatın bir parçasını oluşturmakla birlikte ilâhî kelâmın muhatabı, mukaddes emanetin taşıyıcısıdır.

Sorumluluk yüklenen yegâne şuurlu varlıktır.

"Ya zannettiniz mi ki biz, sizi sırf bir abes yarattık? ve siz, bize irca edilmeyeceksiniz?"  (Mü'minûn; 115)

İlâhî vahyin indirilişi, peygamberlerin gönderilişi, ulûhiyyet âlemine dair bilgilerin verilişi hep onun içindir.

İnsan yaratılıştan fıtratına yerleştirilmiş olan yüce Allahı arama, onunla bir şekilde irtibat kurma istek şuur ve eğilimi;

insanı aklıyla tüm idrak melekeleriyle bu yüce varlığı aramaya hem ihtiyaç duyurmuş hem de ona yönlendirmiştir.

Allah’a Kulluk Neleri Kapsar?

Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” buyurmaktadır. (Zariyat, 56).

Allah’a kulluk sadece namaz, oruç, hacc, zekât gibi ibadetleri kapsamaz, aynı zamanda da Allahtan başkasına itaat etmemek, onun emirlerine itaat etmelerini, ondan başka hiç kimseye boyun eğmemelerini, sadece Allahın helal ve haram dairesinde onun dininin kurallarına göre yaşamalarını, onun dışında hiç kimseden birşey beklememeleri’ni ondan başkasından korkmamalarını ve en çok onu sevmelerini daima onun rızasını kazanmaya çalışmalarını da kapsar.

"Hem O odur ki gökte de ilâh yerde de ilâhdır ve Hakim odur Alim O."  (Zuhruf; 84)

Çünkü kuranda da ihtar edildiği gibi

O, her şeye ve her yere hâkimdir ve ondan başka ilah yoktur.

Allahın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz derler”.(Bakara suresi, 156).

İnsan dünyada allah’ın misafiridir ev sahibi ise Allahtır. O, öyle bir ev sahibidir ki sadece içinde yaşadığımız ev Allah’a ait değil aynı zamanda misafir olarak biz de O,na aitiz.

İnsan ve Diğer Canlılar arasında üstünlük Diğer canlılar arasında insanın yerine gelince Allah’ın âdemoğlunu şerefli kıldığını belirten.

“Şanım Hakk’ı için biz Ben-î ademi tekrîm ettik karada ve denizde binitlere yükledik ve hoş hoş nimetlerden besledik, yarattıklarımızdan çoğunun üzerine yükselttik"  (İsrâ; 70)

insanın çeşitli güç ve yeteneklerle donatılıp diğer varlıkların onun hizmetine verilmesiyle şerefli kılındığı anlamına gelmektedir.

İnsanın hem aklı hem tutkularının olması, melekler ve hayvanların da bulunduğu varlık mertebelerinde ona en yüksek bir mevkii sağlamaktadır.

Kuran ve Hadislerde ki Vasıflara Uymayanlar Kul Değilmidir?

Ayetlerde ki, bu vasıfları  başka vasıflkabul etmeyenlerde elbette Allah tarafından yaratıldıkları için onun kuludurlar.

Yani bu itibarla Allahı tanıyan-tanımayan, kabul eden-etmeyen, itaat eden-etmeyen de Allahın kuludur.

Kul kendisi istese de-istemese de Allahın kuludur.

Hepside Allahın hükümlerine tabidir.

 Allah kulları üzerinde hâkimi ve kâdiri mutlaktır.

Yani kulları üzerinde istediğini icra eder. Kulların buna karşı koyması asla mümkün değildir.

Geçmişte kendisini tanrı yerine koyan Firavunu denizde boğmuş ve

kendi aklınca Allahı okla vurmak için havaya yükselen Nemrutu da topal bir sinekle nakavut etmiştir.

Çünkü Allah her şeye kadirdir. Kul pek çok hallerde istese de istemese de Allahın iradesine boyun eğmek zorundadır.

Allaha iman ve itaat etmek stemeyenAllahın kainatını gücü yetiyorsa terk etsin O’nun mülkünden çıksın def olup gitsin nereye gidebiliyorsa ama bu mümkün değildir.

Ancak Allahın kullarına verdiği iradeyi kullanabileceği durumlarda ona karşı gelmesi sonucuna katlanmak şartıyla mümkündür.

ama o durumda da dünyada ve ahirette ağır cezalara çarpılmasını da engelleyemez. Eğer af dilerse ozamanazaptankurtulabilir.

Kulun beşeri iradesini belli konularda kullanabilme yetkisi onu kul olmaktan çıkaramaz.

Bu nedenle kul, kesinlikle sınırsız olarak Allah’a muhtaçtır. Allah ise kesinlikle kullarına, yarattıklarına ve hiçbir şeye muhtaç değildir.

Allah kullarının, dünyada ve ahrette daima mutlu olmasını ister.

Kâinatta ne varsa hepsini insanın mutluluğu için yaratmıştır.

Her şeyi emrine vermiştir.

Kuranda ”O, yerde ne varsa hepsini sizin için yaratmıştır…” (Bakara, 29) buyurmuştur.

Cennette,  ise en güzel nimetleri hazırlamıştır.

Allah, kullarına bahşettiği bu kadar dünya ve ahiret nimeti karşılığında,  kullarının kendisine iman, ibadet, itaat ve şükrederek kulluk yapmalarını, istemektedir.

Kulluğu nasıl yapacaklarını öğretmek içinde peygamberler ve kitaplar göndermiştir.

İsllamda, Allah Tarafından Verilen Beş ana Temel İnsan Hakları Şunlardır:

İslamda doğuştan gelen Beş tane İnsan Hakkı Nelerdir?

Yüce Allah’ın Hz. Ademle başlayan ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) ile son bulan bütün peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu dinlerin hepsiinsanların kendi menfaatleri içindir.

Dünya ve ahiret mutluluğunun kazanılması içindir. Yanlışın doğrudan ayrılması, dünya sıkıntıları ile karşılaşılmaması, ahirette ise kaybedenlerden olunmaması içindir.

Kâinatın en üstün varlığı insandır. Yeryüzünde halife tayin edilmiş, akıl irade düşünme konuşma ve yazma özellikleri insana verilmiştir.

Peygamberler ve kitaplar insana gönderilmiş, ilahi emanet ona yüklenmiştir.

Emaneti korumak ta imanın. Müslüman olmasının gereği kılınmıştır. Ve yaptıklarından da sorumlu tutulmuştur.

Hükümlerde, kulların mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeleri için şu beş şeyin insanlığa hâkim kılınması kesinhedef ve gayediri

Ve bütün dinlerde bu değrler kutsal sayılmış korunması emredilmiştir:

Canın Muhafazası,

Aklın Muhafazası,

Dinin Muhafazası,

Neslin Muhafazası.

Malın Muhafazası,

İslam Dininin ana maksatları olarak ifade edilen makasıd-i diniye (zarurat-ı hamse/ diniyye) yani beş ana prensibin insanın hayatına tam manasıyla hâkim kılınması gerekir ki insan dünyada da ahirettede mutlu olabilsin.